Karnı Sırtına Yapışmak Ne Demek? Bir Yoksulluk Hikâyesi
Kayseri’nin soğuk bir sabahı, sokaklar henüz uyanmamışken, ben ve annem odaya sıkışmış bir şekilde, daha fazla ses çıkaran eski radyoyu dinlerken, hayatın ne kadar zor olduğunun farkına varıyorduk. Karnım, nehrin taşıdığı bir taş gibi sırtıma yapışmıştı. Başka bir deyişle, açlık ve yoksulluk, tam anlamıyla içimde bir şeyleri kemiriyordu.
Yine bir sabah, annem mutfakta bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu. Öyle ki, mutfakta ne var ne yoksa bulup, küçük bir kahvaltı hazırlamaya çabalıyordu. Birkaç dilim ekmek, bir parça peynir, belki biraz da domates. Bu, bizim için lüks sayılacak bir kahvaltıydı. O sırada, ben içeri girip anneme bakarken, karnımın sırtıma ne kadar yapıştığını, açlığın ne kadar kuvvetli bir his olduğunu bir kez daha anladım.
Bir Çıkar Yol: Karnı Sırtına Yapışan Bir Hayat
Çocukken, karnımın açlığını anneme nasıl hissettirdiğimi hatırlıyorum. “Anne, çok açım” diye söylediğimde, annemin yüzündeki o korkuyu gördüğümde, aslında yalnızca açlığın fiziksel bir his olmadığını fark etmiştim. Kendi hayal kırıklığımı anneme yansıtmak istemediğim için genellikle susarak, karnımın sırtıma yapışmasını sindirmeye çalışıyordum. O açlık, yavaş yavaş bütün bedenimi ele geçiriyor, zaman zaman sabrımı tüketiyordu.
Bir gün, annemin gözlerindeki umudu kıran bakışı gördüm. “Evde bir şey kalmadı, çok az bir şeyimiz kaldı,” dedi. O an, hayatımda hissettiğim en ağır yük, yoksulluğun, açlığın acısı değildi; annemin bana o bakışı, her zaman daha fazla bekleyemediğimiz o günün yaklaştığını gösteriyordu. Karnımın sırtıma yapışmasıyla birlikte, ben de ona katılmak zorunda kalıyordum. Gerçekten de, hayatımızda bir şeyler eksikti; ama o eksiklik sadece maddiyatla sınırlı değildi. Bir boşluk vardı, biz hala birbirimizi seviyor olsak da, geçim derdi, günbegün daha fazla yoksulluk, bu boşluğu daha da büyütüyordu.
Umut ve Çabalar Arasında
O gün, annemin yanına oturduğumda, biraz daha cesaretli olmaya çalıştım. “Bir şeyler yapmalıyız, anne. Bir şeyler yapabiliriz,” dedim. Ama annemin gözlerinde o çaresizlik vardı. “Biz de bir şeyler yapmak istiyoruz, ama çok zor… Evde ne var ki?” demişti. Yoksulluk, sadece fiziksel bir açlık değil; zihinsel olarak da insanı ezip geçiyordu. Çoğu zaman, açlık ya da parasızlık insana umut bırakmaz. Ama biz yine de o günü geçirmeliydik, bir şekilde. O an, annemin “Yine de bir şekilde geçeriz” diyerek mutfakta birkaç kuruş değerinde bir şeyler hazırlamaya çalışması, bana güç veriyordu. O, hala savaşıyordu, hala bizi geçindirmek için çaba harcıyordu. Karnım hala sırtıma yapışmıştı, ama annemin varlığına dayalı bir umut vardı. Belki de en büyük zorluklardan biri, o umudu korumaktı.
Ertesi gün, ben de küçük bir iş buldum. O küçük iş, belki bizim için hayatı değiştirecek bir şey değildi, ama annemin gözlerindeki o hafif umut ışığını görmek, o kadar yeterliydi ki. Çünkü o an, “Karnım sırtıma yapışsa da, biz birlikte aşarız” diyebildim.
Karnı Sırtına Yapışan Bir Anı
Yoksulluk, bazen sadece açlıkla gelmez. Bazen, kendi içinde bir çürümeyi de getirir. Karnımın sırtıma yapıştığı o anları hatırladıkça, yıllar sonra bile derin bir acı hissediyorum. Ancak, en büyük savaşın içsel savaşı olduğuna inanıyorum. O zamanlar belki de açlıkla mücadele etmiyordum, aslında daha çok umutsuzlukla mücadele ediyordum.
O günden sonra, karnımın sırtıma yapıştığı anlar daha fazla olursa, artık o açlık hissetmek zor değil. Çünkü artık biliyorum: Hayat, açlıkla, yoksullukla mücadele ederken, insanın içindeki gücü bulmasıyla anlam kazanıyor.
Şimdi, yıllar sonra geriye baktığımda, belki de en büyük savaşımın, açlıkla değil, hayal kırıklığıyla, belirsizlikle olduğunu görüyorum. Ama bir yandan da, umudun en zor zamanlarda bile ayakta kalmamı sağladığını hissediyorum. Annemle birlikte, o karnımız sırtımıza yapışmış zamanlarda, hayatın bizden ne kadar çok şey çalmaya çalıştığını fark ettik; ama aynı zamanda, bu zorlukları aşarken birlikte büyüdüğümüzü de fark ettik.
Ve belki de bir gün, bu karnı sırtına yapışan, ağır açlık ve yoksulluk anı, bir hatıra olmaktan öteye geçmeyecek. Ama her hatıra, bir hayatta kalma mücadelesinin parçasıdır. Ve ben hala o mücadelenin içindeyim.